BAŞKAN AYDIN: MARKALARI YAŞATMAK ZORUNDAYIZ
Türkiye'de farklı sektörlerde franchise veren markalar 250 bin kişiye istihdam sağlarken, 43 milyar dolarlık bir pazar payı sunuyor. Ancak her geçen gün büyüme ivmesi gösteren franchise sektörü, koronavirüsten büyük bir darbe aldı. Franchise markalar bu süreçte işlerini yürütemez hale gelirken, paket servise yönelenler ise normal bir gündeki ciroların yanına yaklaşamadı. Franchise sektörünün yaşadığı bu zorlukları ve çıkış yolunu UFRAD Genel Başkanı Doç. Dr. Mustafa Aydın ile konuştuk.
Tüm dünya ekonomisini etkisi altında alan koronavirüs, franchise sektörünü nasıl etkiledi?
Perakende sektörü ve markalarımız bu süreçten çok ciddi bir şekilde etkilendi. Franchise markalar bulundukları lokasyon itibariyle ya AVM’lerdedir ya da büyük cadde mağazasıdırlar. Markayı taşıyacak mekanlar da bunlardır. Ancak bilindiği gibi AVM’lerin tamamına yakını kapandı. Açık olanlar ise yüzde 10 kapasite ile çalışıyorlar. İnsanlar dışarıya çıkmaya çekindikleri için de cadde mağazaları da aynı durumla karşı karşıyalar. Markalar, varlıklarını sürdürmek için ciddi sorunlarla boğuşuyorlar. Hem kira hem de çalışanlarına yönelik maaş konusunda kendi hükümlülüklerini yenine getiremiyorlar.
Türkiye'deki ekonomik önlemlere bakacak olursak, alınan tedbirler yeterli mi? UFRAD olarak ne tür talepleriniz var?
Gerek Maliye, gerek Ticaret bakanlıklarımıza taleplerimizi bildirdik. Bu durumun mücbir sebep sayılmasını istedik. Kiralar 3 ay alınmalı. Bir diğer talebimiz çalışanlarımıza yönelik oldu.
Özellikle onların sosyal haklarının devlet tarafından desteklenmesini talep ettik. Mağazalarımızı açtığımız zaman, markaların canlanması için de can suyu gerekiyor. 3 ay hiç iş yapmamış markalarımız açıldıktan sonra en az 3 ay daha eski cirolarını yakalayamayacaklar. Bu salgın sürecinin sıfırlanması, sonbaharın sonunu bulacaktır. İnsanlar, tedirgin olarak sokaklara çıkacak. Bu sebeple markalar adına sıfır faizli destek istiyoruz. Markalar, bir ülkenin sadece ulusal sınırları içerisinde değil, uluslararası rekabette de en büyük gücüdür. Sizin ürettiğiniz bir ürünü uluslararası alanda da pazarlamanız lazım. Bunun için markaları yaşatmanız gerekiyor. Hedefimiz 500 milyar dolar ihracat yapmak. İhracatı markalarla yapmak zorundasınız. Devletimizin de bu markaları yaşatması lazım. Eğer onları öldürürsek ne yerel ne de uluslararası pazarlarda rekabet edebiliriz. Rekabet edemezsek ise her şeyi ithal etmek zorunda kalırız.
Sektör temsilcileriyle sık sık değerlendirme yapıyorsunuz. Sürecin en az hasarla atlatılması için markalara çözüm önerileriniz nelerdir? Özellikle markalar bundan sonra dijitalleşme konusunda ne tür adımlar atmalılar?
Bu süreç hemen sıfırlanmayacak. Bütün sektörlere sesleniyorum, uzun vadeli plan yapmalılar. Yani, bu sürecin 2020 Aralık’ına kadar devam edebileceğini düşünerek hareket etmeliler. Mağazalar açılsa bile insanlar hemen eskisi gibi alışverişe koşmayacak, tedirgin davranacak. Artık müşterilerin ayağına gitmeyi kendimizi hazırlamalıyız. Bunun birinci yolu dijitalleşmektir. Artık insanlar mağazaya gitmeden yemek yiyecekler; üniversiteye gitmeden eğitim alacaklar. Dünya, artık taş duvarlar arasına sıkışmayacak. Online alışveriş, sektörün içine girmeye başladı. Bu durum bizi dijital dönüşüme zorluyor. Sektör temsilcileri dijital altyapılarını muhakkak tamamlamalılar. Bir diğer konu da uzun vadeli hesap yapmalılar. Alacaklarımızı hemen alamayabiliriz. İktisadi planlamayı buna göre yapmalıyız.
Virüs sonrası franchise sistemi dönüşüm yaşar mı? Yüksek kiralar düşünüldüğünde markalar, dükkan açmak yerine sadece internet üzerinden mi tüketicilerle buluşacak?
Varlığını devam ettirmekte zorlanan markalar bu yolu seçecektir. Ancak insanlar her ne kadar dijital platformlardan sipariş verecek olsalar da, belirli ürünleri mağaza gidip dokunarak, deneyerek almak isteyeceklerdir. Dolayısıyla her iki yöntem de devam edecektir. Cadde mağazacılığı, AVM’lerdeki mağazalar hayatlarını sürdürecekler, ama işleri eskisi kadar yoğun olmayacaktır. Çünkü biz insanlara alternatif sunduk. ‘Uzaktan sipariş olabiliyormuş, uzaktan eğitim yapılabiliyormuş’ dedirttik. Bu alternatif, koronavirüs sonrasında daha güçlü bir şekilde ortaya çıkacak.
Bu süreçte özellikle AVM’lerin yüksek kiraları tartışma konusu oldu. Sizlerin de AVM’lere “3 ay kira alınmasın, sonraki 3 ayda da yüzde 50 indirim bekliyoruz” çağrınız oldu. Bu süreç AVM’lerdeki kira sözleşmelerini nasıl etkileyecek?
UFRAD olarak bir dizi tedbirler oluşturduk. İlgili bakanlıklarla bu tedbirleri ilettik. Bunun içinde kira konusu, personelimize sosyal destek sağlanması ve kısa çalışma ödeneğini gündeme getirdik. Bu süreç, AVM’ler açılsa bile bir anda bitmeyecek. İnsanlar tedirginlikle yaklaşacağı için markaların işleri bir anda açılmayacak. Bu konunun mücbir sebep oluşturduğunu, hukukçulardan aldığımız görüşlerle dile getirdik. Buradan mülk sahiplerine de seslenmek istiyorum; lütfen markaların yaşaması için adım atın. Sizler markaları öldürürseniz, nasıl kiracı bulacaksınız. Mülk sahipleri müşterisini yaşatmak zorundadır. Onlara diyoruz ki, burada makul düşünün. 3 ay kira alınmasın ve sonraki 3 ayda da yüzde 50 indirim yapılsın. Bu durumu Maliye Bakanlığımızı da yazıyla bildirdik. Ancak bir uygulamayı kanun zoruyla yapmak bizim toplumumuza yakışmıyor. Mülk sahipleri, kanunun çıkmasını beklemeden ve sağduyuyla yaklaşarak bu talebimizi yerine getirmeliler. Bu süreci; mantıklı ve adil bir şekilde devam ettirmemiz lazım. ‘Ben paramı alırım, ne yaparsanız yapın’ dememeliyiz. Müşterinizi yaşatmamız lazım. Müşterinizi, yani markaları öldürürseniz ne kiraya verecek marka bulabilirsiniz ne de ürününüzü satabilirsiniz. Devletimiz de özellikle franchise sektöründe çalışanlara destek vermeli. Markalar, kiraların yanında çalışanın ücretini de ödemekte sorun yaşıyor. Devletimizden bu konuda yardım bekliyoruz.
Sektörü geliştirmek ve büyütmek için bundan sonra hangi adımları atmayı planlıyorsunuz? Bu konuda yasa koyucudan da beklentiniz var mı?
Bir ülkeyi istila etmek artık topla, tüfekle olmuyor. Markalarınızı gönderirseniz hem iktisadi hem de kültür yönünden o ülkeyi esir alıyorsunuz. Markalar bu denli önemli. Bütün pazarlarda girişimde bulunan markalarınız olmalı. Ekonomisi bağımsız olmayan bir ülkenin, tam bağımsızlığından bahsedilemez. Daha çok marka üretmek ve bu markaların uç beyleri gibi at koşturması için desteğimizi esirgememek zorundayız. Şu anda can derine düştük. Bu süreci en az hasarla atlatabilmek için tüm sektörlere görev düşüyor. Bu sürecin sonunda el birliğiyle bu markaları güçlendirirsek, tam bağımsız bir ekonomiye sahip oluruz. 500 milyar dolarlık ihracata da ulaşabiliriz. Bu konuda markalar çok önemli. Ne yaparsanız yapın, marka değilseniz işin hamallığını yapıyorsunuzdur. Dünya genelinde birçok marka, Türkiye’de üretim yaptırıyor. Ama o ürünler Türk markası olarak pazara sürülmüyor. Biz kendi markamız altında o ürünü pazarlarsak ülkemize girdi sağlarız. Aksi takdirde markaların istilasına uğrar, işin sadece hamallığını yaparız. Markaların uluslararası pazarlarda iş yapmalarına ön ayak olmamız lazım.
İş insanı olmanızın yanı sıra akademisyensiniz de. Biraz da eğitime temas etmek istiyoruz. Uzaktan eğitim, özel okulları ve çalışanlarını nasıl etkiliyor?
Bu krizle beraber MEB ve YÖK hızlı bir şekilde aksiyon alarak uzaktan eğitim için dönüşüm yaptılar. Bu olay, bize ülkemizdeki eğitim kurumlarının altyapısını ne denli güçlü olduğunu gösterdi. Hızlı bir şekilde bütün eğitim kurumlarımız sisteme adapte olabildiler. Arkadaşlarımız, öğrencilerin zarar görmemesi adına var olan eksiklerini gidermiş oldular. Zaten Türkiye online eğitime uzak değildi. Programlarının bir bölümünü uzaktan eğitim olarak veriyorduk. Bunu daha da ileriye taşıdık.
Virüsün ardından eğitim kaldığı yerden devam edebilecek mi? Yoksa eğitimde de dijital bir dönüşüm mü yaşanacak?
Online eğitim, eğitim sektörünün tamamına hakim olamasa bile yer bulacak. Örgün eğitimin yeri bambaşka. Ama bir alternatif olarak belirli derslerin uzaktan eğitimle verilmesi yaşanacak. Koronavirüs sonrasında uzaktan eğitim, eğitimin önemli bir parçası olacak. Dünya da buraya gidiyor. Türkiye’deki eğitim kurumları bu dijital dönüşüme ayak uyduramazlarsa varıklarını sürdüremezler.
Türkiye'nin geçtiğimiz akademik yılında uluslararası öğrencilerden 5 milyar dolar girdisi bulunuyordu. Peki koronavirüs eğitim ihracatını nasıl etkiledi?
Türkiye’de bu eğitim yılında 178 bin yabancı öğrenci bulunuyordu. Bu öğrenciler kanalıyla Türkiye’ye 2019-2020 yılında 5 milyar dolar girdi sağlandı. Bu girdinin bir kısmı emlak, bir kısmı perakende, bir kısmı ulaşım, bir kısmı da turizm gibi sektörlere girdi oluyor. Peki ne oldu şimdi, bu öğrencilerin yaklaşık yüzde 50’si ülkemizi terk etti. Bir kısmı terk etme yollarını arıyor. Bunların bir kısmı aidatlarını ödeyemediler. Dolayısıyla sıkıntılı bir süreç yaşanıyor. Şu anda bu 5 milyar doların yaklaşık 2,5 miyar doları sektörü girebilmiştir. Bu sıkıntı önümüzdeki yılda da devam edecektir. Çünkü virüsün etkisi hemen sona ermeyecek. Şu an tanıtım da yapamıyoruz. Bütün üniversiteler, yurtdışındaki fuarlara katılarak tanıtım yapıyorlardı. Şu an tanıtım yok. Türkiye’ye gelen yabancı öğrenci sayısında düşüş olacaktır. Mevcut öğrenciyi muhafaza etmek bile büyük bir başarıdır. Önümüzdeki yıl, bu girdi 3 milyar dolarda kalacaktır. Bu konuda tedbirler alıyoruz. Ticaret Bakanlığımızdan teşvik talebinde bulunduk. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi’nden yabancı öğrencilerin ikamesi için kolaylık istedik. Dışişleri Bakanlığı’na vize kolaylığı sağlanması için müracaatımız oldu. Eğitim ihracatında hedefimiz 15 milyar dolar girdi sağlamak. Dünyadaki eğitim ekonomisi ise 300 miyar dolar.